Doğan Cüceloğlu/Savaşçı Kitap Analizi

 

 Doğan Cüceloğlu…

Öncelikle belirtmem gerekir ki bu isim benim için çok önemli ve kıymetli. O bir psikolog, bir akademisyen, bir profesördü; ülkemize çok önemli şeyler katmış bir bilim insanıydı ancak tüm bunların yanında halktan, bizden biriydi. O benim her kitabından, her konuşmasından ayrı bir keyif aldığım, zihnimde yeni yeni aydınlanmalara sebebiyet veren, yüreğime dokunan nadide insanlardan biriydi.

Biriydi diyorum çünkü çoğunuzun da bildiği gibi 16 Şubat 2021'de kendisi aramızdan ayrıldı. O gün gerçekten bire bir oturup konuşma fırsatı dahi bulamadığım bir insana, belki yıllardır tanıdığım ve ölümüne tanık olduğum birçok insandan çok daha fazla üzülmüştüm.

Bazı insanlarla bire bir tanışmak, oturup muhabbet etmek gerekmez. Onlar çok uzakta da olsalar yüreğinize dokunurlar. İşte Doğan Cüceloğlu benim için böyle biriydi.

Kitap incelemesine başlamadan önce bunları paylaşma gereği duydum çünkü böyle değerli bir insanın eserinin incelemesine onu yad etmeden başlamak içime sinmezdi.

Şimdi kitap incelemesine geçebiliriz.


Öncelikle kitabın konusundan genel olarak bahsetmek istiyorum. Kitapta bir öğretmenimiz var: Arif öğretmen. Bu öğretmenimiz ilk olarak mesleğiyle alakalı bir kaygıya boğuluyor ve daha sonra bu kaygı tüm hayatını kaplamaya başlıyor. Mesleğini, hayatın anlamını sorgulamaya başlıyor. Mesleğinden de hayattan da tat alamaz bir hale geliyor.

Arif öğretmen bu duygularla nasıl baş edeceğini bilemiyor ve yıllardır kitaplarını okuduğu ve kitaplarından çok şey öğrendiği Doğan Cüceloğlu’nun bir seminerine katılıyor. Seminer çıkışında bir şekilde Doğan Cüceloğlu’nu durduruyor ve ona birkaç dakika ayırmasını istiyor. Doğan Bey her zamanki insancıllığıyla kabul ediyor ve Arif öğretmeni dinlemeye başlıyor.

Arif öğretmen yaşadığı duyguları anlatıyor ve Doğan Beyden yardım istiyor. Doğan Bey bunun birkaç dakikada halledilemeyecek kadar önemli bir konu olduğunu söylüyor ve Arif öğretmene her hafta buluşup bu konu hakkında konuşma teklif ediyor ve serüvenimiz böylece başlıyor.

Aslında bakarsanız Doğan Cüceloğlu da öğretmenlerle alakalı bir çalışma yapmayı hep düşündüğünü ama bir türlü fırsat olmadığını söylüyor kitabında. Gönlündeki isteği ona hayat tarafından bir şekilde sunuluyor bakıldığında.

Kitap bir öğretmenle sohbet şeklinde ilerliyor ancak sadece öğretmenlikle alakalı olduğunu düşünmeyin. Okuyan herkesin hayatını sorgulayacağı, hayatındaki anlamı belki bulacağı ya da bulduğu anlamı daha içtenlikle benimseyeceği, hayatına yön verecek muazzam bir eser.

Kitabın sonunda Doğan Bey ve Arif öğretmen, savaşçının özelliklerini maddeler halinde sıralayıp üzerine konuşuyorlar. Şimdi bu maddelerden birkaçını birlikte inceleyelim:

1.”Savaşçı kararını verirken özgür iradesi içinde verir, yani onun kararı bir seçimdir.”

Bizler çocukluğumuzdan bu yana birçok karar aldık. Peki hangileri gerçekten bizim kararımız?

Mesela okuduğumuz bölüm; gerçekten kendimiz istediğimiz, sevdiğimiz için mi tercih ettik yoksa ailemiz veya toplum tarafından daha popüler olduğu için mi, yoksa ne istediğimizi tam olarak bilemediğimiz için “bir yere gideyim de neresi olursa olsun” diyerek mi tercih ettik?

Bu örnek gibi birçok örnek verilebilir hayattaki kararlarımız hakkında. Doğan Cüceloğlu savaşçının; kültürün, toplumun, anne ya da babanın veya geri kalan diğer şeylerin etkisinde kalmadan gerçekten özüyle istediği için bir kararı verdiğini anlatmaya çalışıyor.

Unutmayın, her karar bir seçim değildir!


2.”Savaşçı ölümün bilincinde, aynı zamanda bunu umursamaz bir tavır içerisindedir.”

Ölümün var olduğunu hepimiz biliyoruz. Peki sahiden biliyor muyuz? Yani farkında mıyız? Çoğumuz genelde bir yakınımızı kaybettiğinde ya da bir ölüm haberi duyduğunda ölümü hatırlıyor, üzerine düşünmeye başlıyor. Sonra unutuyor zamanla. Öleni değil elbet, ölümün varlığını.

Kitapta çok güzel bir farkındalık yaratıyor Doğan Cüceloğlu bu konuda. Arif Beye diğer masada oturan bir genç kızı gösteriyor. Neşeli, cıvıl cıvıl bir genç kız ve Doğan Bey Arif öğretmene; o kızın ara ara buraya gelip oturduğunu ve neşeli bir şekilde burada vakit geçirdiğini düşünmesini ve böyle düşününce ne hissettiğini soruyor. Arif öğretmen de, buraya geldiğinde bu neşeli genç kızı görme fırsatı elde edebileceğini düşündüğünü söylüyor. Daha sonra Doğan Bey, bu sefer de bu genç kızın az bir zaman ömrü kaldığını düşünerek ona bakmasını istiyor. Bu sefer Arif Bey içinde bir burukluk hissettiğini, kızın çok hayat dolu olduğunu söylüyor.

Arif öğretmen ilkinde kıza yüzeysel bir şekilde bakıp, üzerinde çok düşünmeyip duygularını sorgulamadan geçerken ikincisinde, yani ölüm bilinciyle olan bakışındaysa daha farkındalıklı, daha anlamlı, daha duygularının farkında olarak bakıyor.


Ölüm bilinciyle hayata baktığımızda, baktığımız her şeye daha görerek bakma fırsatı elde ediyoruz. Daha farkındalıkla yaşıyoruz yaşadığımız her anı.

Ölüm bilinciyle hayata baktığımızda, geçmişin pişmanlıkları ya da geleceğin kaygılarıyla değil bu anın kıymetini bilerek, anda kalarak yaşıyoruz hayatımızı.

Peki ölümü umursamaz tavırda olmak ne demek?

Kitapta Don Juan ve öğrencisi Carlos arasındaki diyaloglardan çokça bahsetmiş Doğan Bey. Bir defasında da bu diyaloglardan bir alıntı yaparak şöyle söylemiş:

“Savaşçı, ölümün bilincine iyice vardıktan sonra ikinci adım olarak ölümü umursamamayı da öğrenir. Böylece ölüm insanı uyuşturup eylem yapmasını engelleyeceği yerde, insana güç verecek bir yoldaş haline dönüşür.”

Umursamaz tavırda olmakla; ölümün varlığından korkarak hareketsiz kalmamak, aksine ölümün varlığının bilinciyle hayata daha da önem vermek ve hayatta hareketsiz kalmayıp eylemler yapmaktan bahsediyor aslında.

Evet ölüm var, zaten var olduğu için hayat bu kadar anlamlı ve bu kadar titizlikle yaşanması gereken bir yer.

3.”Savaşçı, içinde bulunduğu duygusal durumu kendisi belirler.”

Günlük hayatta birçok olay yaşarız ve bu olaylarla alakalı çeşitli duygular hissederiz; kimi zaman olaylara, kimi zaman insanlara, kimi zaman da herhangi başka bir şeye karşı.

Yaşadığımız bu duygular; olaylar, insanlar, eşyalar vs duygulanmamız her neyeyse, o şey hakkındaki düşüncelerimiz sonucu ortaya çıkarlar.

Yaşadığımız olaylara karşı bakış açımızı ve düşüncelerimizi değiştirecek olursak duygularımızı da değiştirebiliriz demek oluyor bu. Böylece duygu durumumuzu kendimiz belirlemiş oluyoruz, yaşadığımız olaylar değil.


Mesela biriyle bir tartışma yaşıyorsunuz. O an o kişi hakkında olumsuz şeyler düşünüp, zihninizi bu düşüncelerle doldurup öfkelenebilirsiniz; ya da o kişiyle sadece bir konuda anlaşmazlık yaşadığınızı, olaylara farklı açılardan yaklaştığınızı, bunun dışında çok güzel bir ilişkiniz olduğunu düşünüp daha dingin ve sağlıklı bir tartışma gerçekleştirmeyi seçebilirsiniz.

Seçebilirsiniz diyorum çünkü bu sizin elinizde. Hayata karşı, olaylara karşı, insanlara karşı, özellikle düşüncelerinize ve duygularınıza karşı farkındalığınızı geliştirdiğinizde duygu durumunuzu kendiniz belirleyecek seviyeye gelebilirsiniz.

Böylece duygu durumunuzu dış etkenler değil yalnızca siz belirleyebilirsiniz.

4.”Savaşçı, her şeyi üstesinden gelinmesi gereken bir öğrenme fırsatı olarak görür.”

Burada Doğan Cüceloğlu yine Don Juan ve Carlos arasında geçen bir diyalogdan alıntı yapmış, Don Juan şöyle demiş:

“Savaşçı her şeyi üstesinden gelinmesi gereken bir öğrenme fırsatı olarak görürken, sıradan insan her şeyi, ya şükredilecek ya da küfredilecek bir şey olarak görür.”

Savaşçı, adı üstünde savaşçıdır ve başına gelen her şeyde dış güdümlü olmak yerine iç güdümlü olmayı tercih eder ve başına gelen şeylerden yakınmak yerine onlardan hep bir şeyler öğrenmeye çalışır.


Gerçekten de faydalı olan bu değil midir? Olumlu ya da olumsuz ne yaşarsak yaşayalım, o şey hakkında olumlu ya da olumsuz bir yığın düşünce üretmek yerine, “ben bunu yaşadım ve bundan ne öğrenebilirim?” diye sormak bizi daha çok geliştirmez mi?

Geliştirirken aynı zamanda da duygularımızı yönetmemizi ve bir önceki maddede bahsedildiği gibi duygularımızı tercih edebilme yeteneği kazanmamızı da sağlamaz mı?

Öğrenmeye açık olmak öyle muazzam bir şey ki bir süre sonra olaylara, kişilere, nesnelere vs çoğu şeye karşı yargılarınızı askıya almanızı sağlıyor.

5.”Savaşçı, evrenle biz bilinci içinde ilişki kurar.”

Doğan Cüceloğlu’nun en önem verdiği ve neredeyse her kitabında bahsettiği değerlerden biridir biz bilinci.


Bu kitabında da nesnel ben diye bir kavramdan bahseder. Nesnel ben, diğer adıyla ego; davranışlarını, yaptığı tüm işleri, sadece kendini tatmin etmek için yapar. Ego her zaman bencildir ve her şeyi kendi çıkarları çerçevesinde algılar.

Doğan Cüceloğlu, dinlerin ve diğer mistik inanışların, insandaki egoyu aşarak daha büyük bir realitenin parçası olduğunu fark etmesini sağlamaya çalıştığını söylüyor kitabında.

Ama çoğu insan nesnel ben düzeyinde kalmıştır. Bunu dindar olarak geçinen çoğu insanda da gözlemleyebiliriz. Yaptıkları bir ibadeti neden yaptıkları sorulduğunda sevap kazanmak için, cenneti kazanmak için, günahlarımı temizlemek için vs birçok içinleri, çünküleri vardır. Bu da burada bir çıkar ilişkisi olduğu sonucunu doğurur.

Doğan Cüceloğlu samimi dindar için kitabında şöyle der:

“ Samimi dindar, daha büyük bir realitenin, kapsamlı bir bütünün anlamlı bir parçası olmanın bilinci ve ‘hizmet sorumluluğu’ içinde yaşamına yön verir.”

Bir tek din değil, hayatta yaptığımız her şeyde sadece kendi egomuza değil daha büyük olan resme hizmet edersek, bu bilince sahip olursak, ki Doğan Cüceloğlu buna “biz bilinci” diyor; işte o zaman kendimizi diğer insanlardan ve varlıklardan kopuk, onlarla ilişkisiz, yabancılamış algılamak yerine bir bütünün parçası gibi daha kapsamlı bir gerçekliğin içinde algılayabiliriz.

Hayata biz bilinciyle baktığımızda, bir bütünün parçası olduğumuzu algıladığımızda, nesnel benden özgürleşebildiğimizde, büyük resmi görebildiğimizde; yaptığımız her işi hizmet arzusuyla, bize katkı sunma çabasıyla yaptığımızda kendimizi bitmeyen bir kaynağa adamış oluyoruz.

Ve inanın hayatta ne tür zorluklar yaşarsanız yaşayın; tutunduğunuz, motivasyonunuzu sağladığınız şey tükenmeyen bir kaynak olduğunda düşseniz de kalkmanız hep mümkün olacaktır.

Yazımın sonuna gelirken Doğan Cüceloğlu’nu bu güzel eserleri “biz bilinci” içinde bizlere armağan ettiği için minnetle anıyorum.

Huzur içinde yat güzel insan…

Teşekkürler

 

You Might Also Like

0 comments